Arslan Alptekin
Dünya Türklüğünün anayurdu Doğu Türkistan Türkleri Kızıl Çin idaresi altında; zulüm, işkence, siyasi ve dini baskı, kültürel eritme, ekonomik sömürü, ekolojik yıkım, ırki aşağılama, keyfi tutuklama, yargısız infaz... Kısaca en temel insan haklarından mahrum, insanlık dışı bir muameleye maruz kalarak yaşam savaşı vermektedir.
Ancak, bu elim ve vahim durum karşısında komşuları, soydaşları ve dindaşları tarafından ihmal edilen ve unutulan Doğu Türkistan Türkleri ümitlerini başka yerlere bağlamak zorunda kalmışlardır.
Doğu Türkistan’da Komünist Çin İdaresi tarafından estirilen devlet terörüne karşı yapılan ayaklanmalar, protestolar ve direnmeleri bastırabilmek için Çin Komünist Partisi, Çin Devlet ve Komünist Parti Başkanı Jiang Zemin başkanlığında Pekin’de toplanarak 19 Mart 1996 tarihinde Sincan’ın güvenliği konusunda 10 maddelik gizli karar almıştır.
Söz konusu kararda özetle şunlar belirtilmektedir: “Şincan Çin’in ayrılmaz bir parçasıdır ama memleket içindeki ve dışındaki bölücüler Şincan’ı büyük ana vatandan bölmeye çalışmaktadırlar. Şincan’daki hükümet ve parti organlarında görevli bu bölücüler, şimdi bu menfur niyetlerini açıkça ifade etmektedirler. Bunların görevlerine derhal son verilmelidir. Şincan’daki bütün dini faaliyetler derhal devlet kontrolü altına alınmalıdır. Bu dış ülkelerle yapılmakta olan bilim adamı, öğretim üyesi ve talebe değiş-tokuşlarına derhal son verilmelidir. Şincan’daki Çin Halk Kurtuluş Ordusu silahlı polis ve silahlı çiftçilerin vurucu gücü daha da güçlendirilmelidir. Dış ülkelerde yaşayan bölücüler daha çok Türkiye, Kazakistan, Kırgızistan, Tacikistan ve Özbekistan gibi ülkelerde yuvalanmış durumdadırlar. Çin dünyada hatırı sayılır bir devlettir. Bu nedenle söz konusu ülkelere hükümetlerinin nezdinde sürekli olarak siyasi, ekonomik baskı yapılmadır. Bu ülkelerin kendi toprakları üzerinde yaşayan bölücülerin yıkıcı faaliyetlerine izin vermemesi için, bütün diplomatik kanallar seferber edilmelidir. Çin istihbaratının bu ülkelerdeki faaliyetlerine hız verilmelidir. Ajanlarımız bölücülerin arasına sızdırılmalı, dezenformasyonlarla bölücüler birbirine düşürülmeli ve ele başları tecrit edilmelidir.Bölücülerin büyük bir güç olarak ortaya çıkmaları ve Sincan konusunu uluslararası bir mesele haline gelmesi önlenmeli ve bölücülere karşı merhametsiz bir savaş verilmelidir.”
Alınan bu karardan hemen sonra Kızıl Çin Yönetimi Doğu Türkistan’da arttırarak başlattığı; keyfi tutuklama, işkence ve yargısız idam cezalarına paralel olarak özellikle, Kazakistan, Kırgızistan,Özbekistan ve Türkiye üzerindeki siyasi baskısını da arttırmıştır.
Bu baskılar neticesinde Kızıl Çin ve sözü geçen Cumhuriyetler arasında bir sürü antlaşmalar imzalanmıştır. Bunlardan bazıları radikal dinci ve ayrılıkçı güçlerin ilgili ülkeler ve bölgelerin istikrarına ciddi tehdit oluşturduğu ve bu güçlere etkili bir darbe indirilmesi konusunda görüş birliğine varmışlardır. Suçluların iade edilmesine ilişkin antlaşma ve kamu güvenliği bakanlıkları arasında işbirliği antlaşması da imzalanmıştır. Bildirilerde terör faaliyetleri ve çok uluslu organize suçlarla uyuşturucu maddelerin yasa dışı üretimine ve satışına darbe indirmek konusunda ortak çaba harcanacağı da kaydedilmektedir. İki ülkenin topraklarında diğer ülkeye yönelik ayrılıkçı ve radikal eylemlere izin verilmeyeceği, egemenlik, bağımsızlık ve toprak bütünlüğünün korunması konularında karşılıklı destek verileceği ve uluslararasındaki işbirliğinin güçlendirileceği de belirtilmektedir. Bu ve bunun gibi gelişmeler neticesinde Kazakistan, Kırgızistan ve Özbekistan gibi Türk Cumhuriyetlerindeki hükümetler kendi toprakları üzerinde yaşayan Doğu Türkistan Türkleri üzerindeki kontrolünü arttırmıştır. Özellikle son yıllarda çeşitli nedenlerle Kazakistan, Kırgızistan ve Özbekistan gibi komşu, soydaş ve dindaş Türk Cumhuriyetlerine sığınan Doğu Türkistan Türklerine birer bölücü gözüyle bakılmaktadır. Ev ve iş yerleri sık sık aranmakta, taciz edilmekte, göz dağı vermek için tutuklanmakta ve hatta Çin’e iade edilmektedirler. Kırgızistan’da yayınlanan bir kısım gazeteler Doğu Türkistan Türklerini Vahabizmi teşvik etmek, terörü sokmak ve terör faaliyetini uyuşturucu madde kaçakçılığı ile temin etmek gibi ağır suçlarla itham etmeye başlamıştır.
Doğu Türkistan Türklerine karşı bu sindirme siyaseti yürütülürken bir milyondan fazla Çinli elini kolunu sallayarak Kazakistan ve Kırgızistan Cumhuriyetlerine gelip yerleşmiştir. Bu durum Doğu Türkistan Türklerinin davasına sempati duyan yerli halk ile hükümet arasındaki gerginliğinde artmasına neden olmuştur. Kızıl Çin’in Türkiye üzerindeki siyasi ve iktisadi baskısı da tedrici olarak artmaktadır.
1-SultanAhmet’te İsa Yusuf Alptekin adı verilen mütevazi bir parkın resmi makamlar tarafından kazma kürekle kapatılmaya çalışılması,
2-Doğu Türkistan Türklerinin gösteri düzenlemesine izin verilmemesi,
3-Çeşitli vesilelerle toplantı düzenleyen Doğu Türkistanlılara toplantı sırasında, Çin aleyhine slogan atılmayacak, Çin’i rencide edici pankart açılmayacak, Doğu Türkistan Bayrağı asılmayacak denmesi,
4-Çeşitli nedenlerle Türkiye’ye sığınan yüzlerce Doğu Türkistanlının ikametgah ve nüfus süretli vatandaşlıklarının hala alınamaması,
5-23 Aralık 1998 Tarihli ve 1998/36 sayılı Başbakanlık Genelgesi,
6-İç İşleri Bakanlığımızın Türkiye ile Çin arasındaki İkili Güvenlik İşbirliği Antlaşması imza töreni ve görüşme sırasında Doğu Türkistan’daki Uygur Türkleri konusunun terörizme karşı mücadele kapsamında gözden geçirildiği
beyanatı gibi örnekleri gösterebiliriz.
Söz konusu Türkleri aziz Türkiye’mizin yüksek menfaatlerini daima kendi milli davasından üstün tutmuş, özen göstermiş dostu az düşmanı çok olan Türkiye’yi başka bir devletin önünde zor durumda bırakmamaya son derece dikkat etmişlerdir. Bu nedenle Doğu Türkistan Türkleri Türk hükümetlerinin Kızıl Çin yönetiminin yıllardan beri Doğu Türkistan Türklerine karşı yürüttüğü soykırım siyasetine kayıtsız kalmasına kırılmamıştır. Türk hükümetleri de Türk Dünya Anayasası Türkiye Cumhuriyetleri dernekler kanunu ve Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi çerçevesinde hareket etmekte olan Doğu Türkistan teşkilatlarının barışçı faaliyetlerini sınırlandırmaya çalışmamalı, Doğu Türkistan Türklerine terörist muamelesi yapmaktan vazgeçmeli ve Türk polisiyle Doğu Türkistan Türklerini karşı karşıya getirecek, uygulamalardan şiddetle kaçınmalıdır. Yedinci Türk Devlet ve Toplulukları Kardeşlik ve İşbirliği Kurultayı’nda Başbakanlık gizli genelgesinin kaldırılması yönünde almış olduğu tavsiye kararını Türk hükümeti derhal uygulamalıdır. Çin “Yakındakini ez, uzaktakini oyala” politikasına göre, Doğu Türkistan’ı eziyor, Türkiye ve Batı Türkistan’da ki Türk Cumhuriyetlerini oyalıyor. Bu oyuna gelmeyelim. Biz terörist değiliz. Türkler hiçbir zaman bu gibi faaliyetlere tenezzül etmez. Başbakanlık gizli genelgesinde Doğu Türkistan’dan Çin toprağı olarak bahsedilmesi büyük bir gaflet idi.
Çeşitli dönemlerde dış ülkelere sığınmak zorunda kalan pek çok Çinli bilim adamları Doğu Türkistan’ın hiç bir zaman Çin toprağı olmadığını savunurken, kendisini Türk olarak tanımlayan bir ülkenin suyu bir, kültürü bir, dini bir, dili bir ve ülküsü bir olan Türklüğün anayurdu Doğu Türkistan’ı bir Çin toprağı ve Uygur Türklerini terörist olarak tanımlaması her şeyden önce yüz kızartıcı bir olaydır. Çünkü Kızıl Çin Yönetimi Doğu Türkistan’ı bir Çin toprağı olarak tanımlamaya çalışıyorsa da, bu iddiasını ispat edecek hiçbir hukuki belge ibraz edememektedir. Uluslararası hukuk silah gücüyle ıslah edilen ülkenin, istilacı ülkenin milli toprağı olduğu iddiasını kabul etmemektedir. bu genelge ve beyanat Türkiye’yi sanki Çin’in siyasi baskılarına boyun eğen bir devlet durumuna düşürmüştür.
Söz konusu genelge ve beyanat ile insan hakları ihlalleri konusunda dünya şampiyonu olan Çin’e taviz verilirken, Çin Yönetimi Türkiye’nin Batı Türkistan’daki Türk Cumhuriyetleri ile ilişkisini geliştirmesine hala şiddetle karşı çıkmaktadır. Türkiye’yi enerji kaynaklarını paylaşımda bir rakip olarak görmekte ve Türkiye’yi Türk Cumhuriyetlerinde “zehirli” ideolojisini yaymaya çalışmakla suçlamaktadır. Söz konusu genelge ve beyanat demokratik bir hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyeti’nin temel ilkelerini zedelemektedir. Türkiye Cumhuriyeti’nin dünya kamuoyundaki itibarına gölge düşürecek nitelik taşımaktadır. Aslında Türkiye’deki Doğu Türkistan teşkilatları faaliyetlerine sınırlama getirmek için gizli genelge yayınlanmasına ve gazetelerde okuduğumuz beyanatlara ihtiyaç yoktur.
Çünkü merhum liderimiz İsa Yusuf Alptekin’in; “Aziz Türkiye’miz Türklük aleminin yegane müstakil istinatgahıdır. Aziz Türkiye’miz Türklük aleminin ilham kaynağıdır. Aziz Türkiye’miz Türklük aleminin ümit kaynağıdır” telkinleriyle yetişen Doğu Türkistanlılar Türkiye’nin çıkarlarına ters düşecek davranışlardan her zaman kaçınmışlardır.
Biz istilaya uğrayan aziz vatanımızın istiklali için şiddet yoluna sapmadan mücadele vermekteyiz. Tıpkı Türkiye’de atalarımızın, Anadolu düşman tarafından istilaya uğradığı zaman istiklali için vermiş olduğu savaş ve mücadele gibi bizde aynı mücadeleyi vermekteyiz. Bu iki milli mücadelede hiçbir farklılık yoktur. Merhum Atatürk’ün Cumhuriyetin kuruluşunun 10. yılında yaptığı konuşmadan biraz alıntı yaparak, biraz değiştirerek ben bunu Çin Cumhuriyeti’ne karşı bir yazı hazırladım. Bugün Çin Halk Cumhuriyeti aziz Türkiye’mizin on bin km. uzaktaki dostudur. Bu dostluğa ihtiyacı vardır, fakat yarın ne olacağını kimse bu günden kestiremez. Tıpkı Osmanlı gibi, tıpkı Avusturya-Macaristan gibi, tıpkı Sovyetler Birliği gibi parçalanabilir. Bugün elinde sımsıkı tuttuğu Doğu Türkistan’daki Müslüman Türkler, Tibetliler, İç Moğollar ve Mançurlar avuçlarından kaçabilirler. Dünya yeni bir dengeye ulaşabilir. İşte o zaman aziz Türkiye’miz ne yapacağını iyi bilmelidir. “Hazırlıksız yakalandık”. bahanelerinin Türkiye’mizin dostu arkasına sığınmamalıdır. Aziz Türkiye’mizin dostu, Çin idaresinde dili bir, inancı bir, özü bir, ülküsü bir kardeşleri vardır. Onlara sahip çıkmaya hazır olmalıdır. Hazır olmak yalnız o günü susup beklemek değildir. Hazırlanmak lazımdır. Milletler buna nasıl hazırlanır? Manevi köprülerini sağlam tutarak. Dil bir köprüdür, inanç bir köprüdür, tarih bir köprüdür. Aziz Türkiye’mize sığınan Türk Müslüman kardeşlerinin dertlerine derman olarak, ikamet, nüfus ve vatandaşlığını hallederek, çekmekte oldukları zulümleri unutturarak şefkat, sevgi ve yakınlığı göstererek yardım etmelidir.
İki değirmen taşı Çin ve Rus arasında buğday taneleri gibi ezilen Doğu Türkistan Türklerinin içine düşmanlar 200 seneden beri nifak tohumlarını ekerek, milleti fitne fesat içinde bölünmelerini sağlamıştır. Düşmanlar tarafından bu elim ve vahim duruma düşürülen Doğu Türkistanlı Müslüman Türklere sahip çıkarak doğru yolu göstermek aziz Türkiye’mizin yüce devletinin himmet ve şevkat ellerindedir. Yüce önder Mustafa Kemal Atatürk Sovyetler Birliği’nin parçalanacağını 1933’te görmüştür. Bu olmuştur. Mustafa Kemal’in bu öngörüsü biz Doğu Türkistanlılara yakın bir gelecekte Çin emperyalizminin de parçalanacağı müjdesini vermektedir.
Doğu Türkistan Göçmenler Derneği Başkan Yardımcısı |